İnsanlar değişim ve yeni olan her şeyden korkuyorlar. Hiç kimse yeni olan bir şeyi sevmiyor. İnsanların en korktuğu şey, sadece Dostoyevski’nin dediği gibi “yeni bir adım atmak, yeni bir söz söylemek” değildir. Küçük şeylerde bile, yeninin deneyimi, nadiren bir önsezi kıpırtısı olmadan olur.
Eric Hoffer’ın “Değişim Sancısı”, fikirlerinin gücü nedeniyle insanları derinden etkileyen bir kitaptır. Bu kitabı okuduktan sonra bu konuda okuduğunuz diğer kitaplar size sığ gelecektir.
Eric Hoffer, bir liman işçisi, göçmen, yazar ve dünya hayatına çokta önem vermeyen, geçmiş üzüntüsü ve gelecek kaygısı taşımayan bir insandı. Bazılarına göre umarsız yaşayan bir serseri. Dok çalışanı filozof, yedi yaşında bir kazada kör oldu ve birkaç yıl sonra görme yetisi geri geldiğinde tutkulu bir kitap okuyucusu oldu. Bunalımları ve iki dünya savaşını da yaşadı. Eric Hoffer ile ilgili 40’lı yaşlarına kadar yaşamı ile ilgili kayda değer bir şey yoktur. Limanda hamallık yaparmış. Ve trenlerle kaçak seyahat ederek, tarlalarda tarım işçisi olarak çalışırmış. Hamal filozof, fikirlerini insanları gözlemleyerek oluşturmuştur. Zamanla çok insanla tanışarak, bir çok yeri gezerek ve çok okuyarak olgunlaşan yazar ilk eserini 1951 yılında yayımlamıştır.
Hoffer, şimdilerde ünlü olan “Kesin İnançlılar” kitabında Nazizm ve Komünizmin yükselişlerini ve propaganda yöntemlerini anlatıyor. Kesin İnançlılar kitabında her kesimden insanların siyasal davranışlarını inceleyerek tespitlerde bulunmuştur. Aşırı hareketlerin hayal kırıklığına uğramış bireylerde ortaya çıktığını söylüyor bu kitapta. İnsanlarda dünyayı değiştirme arzusu aslında kendilerini değiştirme arzusundan ortaya çıkar. Kitle hareketleri aslında, insanların sorunlarını çözmeye yönelik değil, onları ifade etmeye yöneliktir. Bu yüzden çoğu zaman başarısız olurlar. Gerçek bir kesin inançlı, kişisel değişimin bir aracı olarak siyasi değişimi hedefler.
Değişim Sancısı
Belki de Kesin İnançlılar kitabının bir devamı ya da ikinci cildi olarak nitelendirilebilecek olan Değişim Sancısı adlı kitabında ise; Hoffer, insanların yeniliğe ve değişime karşı nasıl direniş ortaya koyduklarını açıklamıştır. İnsanların küçük değişim ve yeniliklerden bile çok korktuklarını ve kaygılandıklarını belirtir.
“Tamamen yeni olana asla uygun ve hazır olamayacağımız gerçeğinin bazı tuhaf sonuçları vardır. Bu, köklü bir değişim geçiren bir nüfusun uyumsuzlar topluluğu olduğu ve uyumsuzların bir tutku atmosferinde yaşayıp nefes aldığı anlamına gelir. Güven eksikliği ile tutkulu ruh hali arasında yakın bir bağlantı vardır ve göreceğimiz gibi, tutkulu yoğunluk güvenin yerini alabilir.”
“Şiddetli değişime maruz kalan insanlar eylem için yalnızca yeterli fırsatları olmadıklarında veya bireysel uğraşlar yoluyla özgüven ve özsaygıya ulaşamadıklarında ya da buna izin verilmediğinde işler farklıdır. Bu durumda, güvene, değere ve dengeye duyulan açlık, kendisini ikamelerin edinilmesine yöneltir. Kendine güvenin ikamesi inançtır; benlik saygısının ikamesi gururdur; ve bireysel dengenin ikamesi, diğerleriyle bağlantılı bir grup halinde kaynaşmaktır.”
İnsanların, özsaygı özgüven gibi nitelikleri olmadığı zaman, bunların yerine koymaya sosyal ihtiyaçları vardır:
“Yedeklere ulaşmanın sorun anlamına geldiğinin altını çizmeye gerek yok. Ruh kimyasında, bir ikame, başka bir nedenden dolayı asla yeterince sahip olamıyorsak, neredeyse her zaman patlayıcıdır. Gerçekten istemediğimiz şeye asla yeterince sahip olamayız. İstediğimiz haklı bir özgüven ve özsaygı. Orijinallere sahip olamıyorsak, ikamelere asla yeterince sahip olamayız. Kendimize ılımlı bir güvenle ve kendimiz hakkında orta derecede iyi bir görüşle tatmin olabiliriz, ancak kutsal bir davaya olan inancımız aşırı ve uzlaşmaz olmalı ve bir ulus, ırk, lider ile özdeşleşmekten aldığımız gurur, veya parti aşırı ve zorba. Bir ikamenin asla bizim organik bir parçamız olamayacağı gerçeği, ona tutunmamızı tutkulu ve hoşgörüsüz kılar.”
“Ruhun kimyasında, başka bir nedenden dolayı ona asla yeterince sahip olamasak bile, bir yerine koyma neredeyse her zaman patlamaya hazır bir bombadır. Gerçekten istemediğimiz şeye asla yeterince sahip olamayız.”
Sosyal uyumu yok eden değişim, bir bağımlılar toplumu üretir. Uyuşturucu bağımlılarını ve seks bağımlılarını besleyen aynı ima, radikal ideologları da besler. Aynı dürtü. Bu tür insanlara ideolojik bağımlılar diyebiliriz. Bu kadar memnun olmayan insanlar için radikal inançlar, bazı eksik iç huzurun yerini alır. Uyuşturucu bağımlıları, seks bağımlıları, telefon bağımlıları, alkolikler, popüler kültür tutkunları ve kürklü tamamlayıcılar; hepsi “gerçekten istemediğimiz şeyin” sonsuz tüketimi ile karakterize edilir.
Beyaz Milliyetçilerin İslamcılara dönüşmelerine ve Hitler’in Nazilerinin çoğunun komünist olarak hayata başlamalarına şaşmamalı. Tutkulu inananların en tutkulu ateistleri yapabilmelerine şaşmamalı. Ergenlik döneminden memnun olmayan gençlerin sıklıkla radikal fikirlere ilgi duymalarına şaşmamalı. İhtiyacımız olmayan şeylere asla yeterince sahip olamayız.
Dolayısıyla soru, insanları aşırı davranışlara neyin çektiği değil, onları en başta kararsız kılan şeyin ne olduğudur:
Dünyada ve içinde yaşadığımız toplumda değişim, insanların içerisinde kaygılar ve huzursuzluklar oluşturur. Hoffer, bu fikri birçok tezahürde araştırıyor. Komünizmin Asya’da tutunduğunu çünkü aşağılanmış halklara bir gurur duygusu verdiğini söylüyor. Milliyetçiliğin, küçülen bir dünyada insanlara bir kimlik duygusu verdiğini söylüyor. Dinin, başkalarıyla birlik içinde kendimizi aşma ihtiyacımız için bir çıkış olduğunu söylüyor. “İnsanlığı bir bütün olarak sevmek, komşusunu sevmekten daha kolaydır.”
Zaman geçtikçe değişim ve gelişmeler insanlar arasındaki bağları zayıflatıyor. Aileler küçülüyor, çalışma ve okul saatleri nedeniyle eşler birbirleri ve çocukları ile fazla vakit geçiremiyor.
“Bireyin kendi haline terk edilmesiyle birlikte kurumsal bir yapının parçalanması, toplumsal gelişmede her zaman kritik bir aşamadır. Yeni ortaya çıkan birey bir dereceye kadar istikrara kavuşabilir ve sonunda ancak kendisine kendini kanıtlama veya kendini gerçekleştirme için bol fırsatlar sunulduğunda özerk bir varoluşun yüklerine ve gerilimlerine alışabilir. Başarının, kazanımın, katıksız eylemin veya kapasite ve yeteneklerinin gelişiminin kolayca ulaşılabileceği bir ortama ihtiyacı vardır.”
Biri kurumsal bir varoluşun rahatlığından ve konfor alanından çıktığında, hırslarını gerçekleştirebilmesi gerekir. Sosyal uyumu olmayan ve kendini gerçekleştirmeyen biri muhtemelen bunların yerlerine başka şeyleri koymaya çalışacaktır. Bir şeylere bağımlı ya da bir fikrin, inancın, milletin, bir değerin yılmaz savunucusu olacaktır.
Değişim Sancısı kitabı, sosyal değişimin nasıl ortaya çıktığının tam bir incelemesidir. Kitle iletişim araçları geliştikçe bireyler daha da zayıflıyorlar. Hem bireyler hem de bireyler arasındaki bağlar. Bu bağların kopması bireyin zayıflaması sonucunda insanlar, özsaygısını ve özgüvenini yitiriyorlar. Böylelikle insanlar daha kolay bir şekilde ideoloji ya da inançların radikal taraftarları oluyorlar.
İnsanlar amaç duygusuna derinden ihtiyaç duyarlar. Yaptıkları tüm eylemleri bir amaca bağlarlar. Bireyler amaçlara ulaşırken toplumun diğer bireyleri ile birlikte hareket ederlerse, toplumda bir patlama meydana gelmez. Toplumda bireysel amaç ve davranışlar arttıkça, sıkışma ve patlama meydana gelir. İnsanlar bağımlı, inançların ve ideolojilerin köleleri haline gelirler.
Eric Hoffer’in Değişim Sancısı kitabı, akıcı, okuması kolay ve anlaşılır bir kitaptır. Kitabın tamamını okumanız tavsiye edilir.