Eyyühel uşşâk âteş keşte çün istâreim Lâcerem raksan heme şeb gerd-i on meh- pâreîm
Ey âşıklar, gelin bakın, gelin bakın, ey iş erleri.
Gelin de bizi görün işte…
Bakın nasıl yıldızlar gibi ateş kesilmişiz, ayın yöresinde bütün gece nasıl oynayıp dönmeye koyulmuşuz.
Güneşimiz gideli ortaya nasıl çıkmışız işte bakın.
Bakın nasıl anadan doğma çırılçıplak olmuşuz, nasıl başıboş olmuşuz bakın.
Ey âşıklar, gelin, gelin ey iş erleri, şarabın en tatlısı burada işte bakın, işte burada şarabın en iyisi, işte burada yıllanmışı şarabın.
Tanyeri ağarınca her gün, güzeller sultanımız çağırır, haydi der, ey çaresizler der, gelin, âşıklara derman olan biziz asıl, âşıklara biziz asıl tek çare, der.
Turdağı o şarabı içti. Körkandil şarhoş oldu. Turdağı kendinden geçti.
Bizim elimizden ne gelir, biz demirden dağ değiliz ki!
Gökyüzünde, harman yerinde, yanan yıldızlarız ama, kesilsek dilim dilim, bölünsek parça parça, olsak arpa gibi, tane tane, gene de söz açamayız sırdan yana, veremeyiz ondan bir zerre bile.
Diyorlar aşk deli. Ama biz zırdeliyiz.
Diyorlar kötülüğe götürür insanı insanın içi.
Ama biz o iç’e emrederiz Tek bir aşka tutulmuşuz yani, yani senin aşkına tutulmuşuz.
Sen bir kez daha şu yolculuktan dön gel, gel Allah aşkına bir gör halimizi.
Mevlânâ Celâleddin-i Rûmi
( 1207 – 1273 )